Bu yazımda her herhangi bir yerden değil, Sibirya Expresi ile yaptığım yolculuk sırasında tanıştığım bir adamdan, Alexander’dan bahsedeceğim.

20180627_071844

Alexander: Tuhaf bir adam

Sibirya Ekspresi yolculuğum sırasında Moskova’dan bindiğim trenden, 4 günün sonunda, Baykal gölüne gitmek üzere Irkutsk şehrinde indim. Kesintisiz 4 gün süren bu yolculuğum sırasında 12 numaralı vagonda, 21 numaralı kuşette seyahat ettim. Alexander ile yolculuğumun 3. gününde sabah 05.00 civarında tanıştım.  Ama tanışmamızın öncesini anlatmam gerek. Seyahat ettiğim vagon 3. sınıftı. Bunlar 54 kişinin seyahat ettiği, kapalı olmayan, aynı anda herkesin birbirini gördüğü açık vagonlar. Hareket eden 54 kişilik bir koğuş, yurt odası ya da hostel gibi düşünebilirsiniz.  1. ve 2. sınıf vagonlar kapalı kompartımanlardan oluşuyor. O yüzden maksimum 3 kişi ile sosyalleşebiliyorsunuz, ama 3. sınıf vagonlar hem sosyal hem de kültürel paylaşım açısından çok daha uygun ve eğlenceli. Sibirya Ekspresi uzun bir yolculuk olduğu için, insanlar bir süre sonra zaten otomatik olarak etkileşim giriyor ve iletişim kurmaya başlıyor. Yemekler, sohbetler, telefonlardaki fotoğraflar, votkalar, çaylar ve kahkahalar paylaşılmaya başlıyor.

Yolculuğumun üçüncü gününde, artık çevremdeki birçok Rus ve diğer milletlerden bazı yolcularla çoktan iletişim kurmuş ve arkadaş olmuşken, koridor tarafındaki üst kuşette yolculuk eden Alexander ile henüz hiçbir şey konuşmamıştım. Daha doğrusu Alexander vagonda bulunan hiç kimseyle tek kelime konuşmuyordu. İçe kapanık, asosyal ve sessiz bir görüntüsü vardı. Herkes sohbet ederken o uyumayı tercih ediyordu. Herkesin uyuduğu saatlerde o uyanıktı. Bir ara herkes sohbet ederken, karşımdaki Rus bayan, Alexander’ı işaret ederek, bu biraz tuhaf der gibi bir hareket yaptı. Alexander’ın bu tavrından dolayı, hiç kimse de onunla sohbet etmek için çaba harcamıyordu tabi. 20180625_172155 *Alexander arka planda, üst kuşette uyuyor

Yolculuğumun son günü sabahı 5’te uyandım. Henüz adını bile bilmediğim bu tuhaf (!) adam, her zaman olduğu gibi tek başına oturmuş, camdan dışarıyı seyrederek kahvaltısını yapıyordu. Camdan içeriye süzülen güneşin ilk ışıkları, çayından yükselen buharı, daha da görünür hale getiriyordu. Sessiz, yalnız ve hüzünlü bir hali vardı. Sadece camdan dışarı, Sibirya’nın uçsuz bucaksız tundrasında, uzaklara bakıyordu. O an hiç düşünmeden sadece yatağımdan doğruldum ve bu adamla sohbet etmeliyim dedim. Birkaç parça kahvaltılığımı ve bardağımı alıp yanına gittim. Oturabilir miyim dedim İngilizce. Bir şey söylemeden oturabileceğimi işaret etti. Belli ki İngilizce bilmiyordu. Zaten tanıştığım Ruslardan belki de sadece yüzde 10’u İngilizce biliyordu. Trende İngilizce bilen sadece bir hukuk öğrencisi ile tanışmıştım. Bu garip adamın da bilmemesi gayet normaldi. Ona peynirimden ikram ettim. Bir şey söylemeden elini göğsüne götürerek reddetti. O da bana çantasından çıkardığı ev yapımı olduğu belli olan çöreklerden bir tane ikram etti. Geri çevirmedim. Ağzım dolu olduğu için, vücut dilimle çok güzel olduğunu söyledim. Gülümseyerek bir tane daha ikram etti, onu da aldım. Bu tuhaf adamı 4 gündür ilk kez gülümserken gördüm. Teşekkür ettim ve adını sordum. Alexander bana cevap vermedi. Zaten o ana kadar da tek kelime etmemişti. Önce anlamadığını sandım ve tekrar sordum. Sonra eliyle bana 1 dk işareti yaptı. Kalkıp şarjda duran telefonunu aldı, ve bir şeyler yazdı. İngilizce bilmeyen, tanıştığım diğer tüm Ruslar gibi. Sonra telefonun ekranını bana çevirdi. Çeviri programını kullanmadan, İngilizce olarak not defterine yazmıştı bana okuttuğu cümleyi. Şöyle yazıyordu. “My name is Alexander. I am deaf and I can’t speak, but I can understand you. I can read your lips” (Benim adım Alexander. Ben işitme engelliyim ve konuşamıyorum ama seni anlayabiliyorum. Dudak okuyabiliyorum). O an içimde hissettiğim duygu karmaşasını, şu an anlatmam çok zor. Ama şunu söyleyebilirim ki, hissettiğim şey, ne inanılmaz bir şaşkınlık, ne acıma duygusu ne de üzüntüydü. Tam tersi içimde inanılmaz bir mutluluk ve rahatlama hissettim. O da bunu fark etti ki, hoş bir tebessümle benim adımı sordu. O sabah biz Alexander ile yaklaşık 2 saat boyunca dünyanın en güzel sohbetlerinden birini ettik. Tüm sohbetimiz boyunca telefonu yazışmak için sadece birkaç kez kullandık. Birkaç kez de fotoğraflar ve haritaya bakmak için kullandık. Alexander iletişime öyle açık ve söylediğini size anlatabilmekte öyle ustaydı ki, bir ara ben onun konuşamadığını unutmuştum bile. Moskova’nın 300 km güneyinde küçük bir kasabada muhasebeci olan, Baykal gölüne 1 haftalık tatil için giden ve orada diğer 6 arkadaşıyla buluşacak olan Alexander bisiklete biniyor, ve bolca seyahat ediyor. 20180627_071857

Yaklaşık 2 saat süren bu sohbette birbirimizle ilgili o kadar çok şey öğrendik ki, bunları burada yazmak sayfalar sürer. Ama benim ondan öğrendiğim en önemli şey şu: İnsanlarla ilgili önyargılarımız bizi, belki de kurabileceğimiz muhteşem ilişkilerden ve yaşayabileceğimiz harika tecrübelerden mahrum bırakıyor. Dil elbette iletişimde önemli olguların başında geliyor ama kesinlikle olmazsa olmaz değil. Eğer siz iletişime açıksanız, yargılamadan, komplekslerden sıyrılmış, önyargılardan uzak şekilde iletişim kurmak ve karşınızdakini anlamak istiyorsanız, konuşabilmek için sadece kelimelere ihtiyaç duymanız ya da kendinizi seslerle sınırlamanız gerekmiyor. Alexander ile sohbetimiz, engelsiz birinin, konuşma engelli biriyle anlaşabilmesi değildi sadece. Biz iki saat boyunca sıcak bir sohbet ettik. Güzel olan başka bir şey ise, sessiz sedasız bu sohbetimiz sırasında, sabahın 5’inde, etrafta uyuyan insanları uyandırmak gibi bir kaygımızın olmamasıydı. İçimizden geldiğince doyasıya sohbet.

Alexander’ın duyamadığını ve konuşamadığını öğrendiğimde, içimde hissettiğim mutluluğun sebebine gelince; sanırım aslında Alexander’ın tuhaf olmadığını öğrendiğim içindi. Belki de tuhaf olan bizdik.

20180626_032107